Patlamadan kurtulmuş olanları yaşamaktan utandıranlara, geç kaldığı için henüz alanda olamayanları gözlerimize melül melül baktıranlara, Ali Abimizi ve 127 canımızı daha bizden ayıranlara, katillere alkış tutanlara, mavi üniformalarıyla ölülerimizin üzerine gaz-su sıkanlara, üniformalı katilleri kahraman ilan edenlere de, hiçbir şey olmamışcasına yaşamına devam edenlere, kahvede pişbiriğe devam ederken sırıtarak cesetlerimizin halinden sohbet edenlere, korkanlara ve yılanlara, her şeye rağmen polisten merhamet-devletten adalet bekleyenlere de lanet olsun.
Suruç’taydık, Diyarbakır’daydık, Ankara’da Tren Garındaydık. Bu topraklar ne zaman kan ile sulanıp çamura çevrilse biz hep oradaydık. Çamura suyu hep bizim kanımızdan katıldı. Fabrikada elimiz koptuğunda, İşporta’da zabıta kafamızı yardığında, inşaatlarda, Suruç’ta, Diyarbakır’da, Ankara Tren Garında. Binlerce kez öldük, binlerce kez ölenlerimizin yüzlerini hatırladıkça gözyaşlarımızı içimize akıttık. Binlerce kez yaralı inim inim bekledik yaşadığımız, çalıştığımız katledildiğimiz sokaklarda, meydanlarda. Bin kere sorduğumuz soruya bir cevap bulamadık, bir kez daha soruyoruz. Nasıl? İnsan nasıl olurda bunu yapar. Sorumuza verilmiş hiç bir cevap yeterli gelmedi,hiç bir cevap yeterli gelmeyecek. Canımızı, canımızdan bir parça olan tanımasak da omuz omuza halayda aynı şarkıları mırıldandıklarımızın bedenlerinin her bir parçasını toplamak zorunda kaldıysak anlamıyoruz. Anlayamıyoruz. Anlamayacağız. Ama onlarında anlamayacağı bir şey hediye edeceğiz. Şudur ki; isyanımız. Gözlerinin karalığı yüreğinin kızıllığına karışmış, üstüne kan sıçramış, kanı üstüne canı üstüne kaybettikleri üstüne, aldığı her bir nefes üstüne yemin edilmiş, mutlak ve sonsuz; yıkımın ve topyekün özgürlüğün habercisi İsyan.
Barış! Kuşkusuz ki Barış! Şiddetin kaynağını ortadan kaldırmalıyız, kin ve nefret fidanlarının bin yıllık dev çınarlar olduğu Anadolu’da, Mezopotamya’da, Orta Doğu ve bu devranda ismi nasıl anılırsa anılsın cihanın dört bir tarafında. Kin kapıları kırılsın ve tüm alemi çocuk kahkahaları, kuş cıvıltıları ve karabaşın tatlı havlamaları teslim alsın diye. Mesela anarşist, yoldaş, dost, abi ve baba olan Ali Kitapçı’nın kanının yerde kalmadığı eşi Emel Abla’nın dişini sıkıp beklemek zorunda olmadığı yüreklerimize serin sular serpilmiş ve gözlerimizden yaşamaktan utanç değil hesap sormaktan ve intikamdan duyulan buruk bir kıvancın izlerinin olduğu bir dünya. Suruç’ta, Diyarbakır’da, Ankara Tren Garı’nda ve bu kürenin her bir santimetrekaresinde.
Söylenecek söz yok. Yoldaşlarımızın dediği gibi dün bundan daha iyi değildik. Yarın daha iyi olmayacağız.Biliyoruz. Bilin. Artık her şey daha basit.Bizler ve onlar.
Tekrar edelim.
Patlamadan kurtulmuş olanları yaşamaktan utandıranlara, geç kaldığı için henüz alanda olamayanları gözlerimize melül melül baktıranlara, Ali Abimizi ve 127 canımızı daha bizden ayıranlara, katillere alkış tutanlara, mavi üniformalarıyla ölülerimizin üzerine gaz-su sıkanlara, üniformalı katilleri kahraman ilan edenlere de, hiçbir şey olmamışcasına yaşamına devam edenlere, kahvede pişbiriğe devam ederken sırıtarak cesetlerimizin halinden sohbet edenlere, korkanlara ve yılanlara, her şeye rağmen polisten merhamet-devletten adalet bekleyenlere de lanet olsun.
Ankara Anarşi İnisiyatifi
Patlamadan kurtulmuş olanları yaşamaktan utandıranlara, geç kaldığı için henüz alanda olamayanları gözlerimize melül melül baktıranlara, Ali Abimizi ve 127 canımızı daha bizden ayıranlara, katillere alkış tutanlara, mavi üniformalarıyla ölülerimizin üzerine gaz-su sıkanlara, üniformalı katilleri kahraman ilan edenlere de, hiçbir şey olmamışcasına yaşamına devam edenlere, kahvede pişbiriğe devam ederken sırıtarak cesetlerimizin halinden sohbet edenlere, korkanlara ve yılanlara, her şeye rağmen polisten merhamet-devletten adalet bekleyenlere de lanet olsun.
Ankara Anarşi İnisiyatifi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder